top of page

İnsanın,

Dünyanın Doğal Yaşamına Etkisi

Dünyada yaşamın 3,5 milyar yıl önce başladığı düşünülüyor. Bu bilgi ise bundan daha eski tarihli bir fosil bulunamamasına bağlı olarak öne sürülmektedir. Bu geçmiş süre yeryüzünde yaşamı olanaklı kılan bir ortamın yavaş yavaş belirmeye başladığı dönemin de başlangıcıdır. O günlerden bu güne doğal yaşam kendi evrimsel süreci içinde kendi sistematiklerini de yaratarak bugün bildiğimiz ve içinde bizzat insanoğlunun da dahil olduğu canlı yaşamın varlığını sürdürebildiği yeryüzünü oluşturmuştur. Bu kadar uzun bir geçmişte başlayan doğal ortam -ne yazık ki- bugün insanoğlunun eli ile birkaç on yıl içinde geri dönülmez bir yok oluşa doğru hızla ilerlemektedir.  Canlıların varlığını sürdürmesine kaynaklık eden doğanın  yaşam için sunduklarını  iki başlık halinde ortaya koyabiliriz.​

  1. Doğal kaynak: İnsan dahil tüm canlılar yaşamlarını sürdürülebilmek için temiz havaya,suya ve yiyeceğe gereksinim duyarlar. Doğal yaşam işte bu kaynakların sağlayıcısıdır.                                                              

  2. Doğal döngü: Bitkiler (özellikle yeşil yapraklı) fotosentez aracılığı ile havadaki karbondioksidi emerek oksijen salar ve bu yolla havayı temizler. Buharlaşma ile okyanuslar dahil tüm yerüstü su rezervuarlarından havaya su buharı aktarılır ve bu su buharı yağmur ve kar olarak yeniden yeryüzüne düşerek su döngüsünü sağlar.  Ağaçlar, bitkiler çiçek açar ve arılar (rüzgar) bunların tozlarını birbirlerine taşıyarak döllenmelerini ve bitkisel yaşamın sürmesini sağlayan döngüyü oluşturur.

Yapılan çalışmalar dünya yüzeyinin %95’inin modern insan yaşamından kaynaklı, farklı oranlarda ve biçimlerde olmak üzere etkilere maruz kaldığını göstermektedir. Dünya yüzeyinin yalnızca %5’i şu ana kadar insan yaşamından etkilenmemiştir. Bu bölüm ise yalnızca 7 milyon km2’lik bir alanı ifade etmektedir. Bu küçük bölüm dışında %44’ü düşük etkilenme alanları olarak kalmıştır. Ki, bu arazi de yaklaşık 63 milyon km2’lik bir alanı oluşturmaktadır. Geri kalan tüm karasal alanlarda orta, yüksek ve çok yüksek etkilenmeler söz konusudur. Bu alanın %4’ü çok yüksek (yaklaşık 6 milyon km2), %13’ü yüksek (yaklaşık 19 milyon km2),  kalan %34’ü ise (yaklaşık 49 milyon km2) orta düzeyde etkilenmiş olarak belirlenmektedir. 

Bu etkilerin faaliyetler bazında bakıldığında ise kaynakları:

1.  Yerleşimler : Kentleşme başta olmak üzere her türlü yoğun insan           yerleşimleri doğal yaşamın kendine ait süreçlerini doğrudan ve geri           dönüş olmaksızın ortadan kaldırmaktadır. Buradaki yerleşim                     olgusuna ilçe, kasaba ve köy yerleşimleri de dahil edilerek                       düşünülmelidir. Bu yerleşimlerin tamamı, az kişinin ikamet ettiği               kırsal yerleşimler bile olsa, oradaki yaşam için gerekli altyapı (ulaşım,       enerji iletim, su v.b) sistemleri doğal yaşam üzerinde belli                       saptırmalar ve baskılar yaratmaktadır. Dünya nüfusundaki hızlı artışın       sürdüğünü düşünürsek yerleşim alanlarının da giderek artacağını             söyleyebiliriz.

2.  Endüstriyel Faaliyetler: Havaya, suya ve toprağa yönelik sayısız kirletici etkilerinin yanısıra bir yerleşim alanı olarak           yukarıda saydığımız olumsuz etkileri de doğrudan yaratan faaliyetlerdir.

 

3.  Tarımsal Faaliyetler : Endüstriyel ve kentleşme gibi faaliyetlerin tam karşıtı gibi algılansa da doğal yaşam süreçlerini           ortadan kaldırma yönünde çok ciddi etkileri olan faaliyetler olarak dönüştürülmüş ve bu özellikleri ile yeniden yeniden             üretilen bir faaliyet alanı haline gelmiştir. Özellikle üretilen tarım ürünleri üzerinde yapılan genetik çalışmalar sonucu               ortaya çıkarılan yeni bitkilerin bizzat kendileri doğal yaşam süreçlerini ortadan kaldırırken, diğer yandan tarım                       yapılabilmesi için orman alanlarının yok edilmesi ve son olarak hayvancılık  nedeniyle ek tarım alanlarına ihtiyaç ve                 atmosfere metan gazı salınımlarının artması bu alandaki faaliyetlerin de doğal yaşam süreçlerine olumsuz etkilerini               ortaya çıkarmaktadır.

4.  Madencilik : Gerek yer üstü gerekse yeraltı             maden arama ve çıkartma faaliyetleri doğal             yaşam döngüsünün sekteye uğratıldığı ve geri           dönüşü olanaksız hale getirdiği bir faaliyet               alanıdır. Maden arama ve çıkartma faaliyetlerinin       gerçekleştirildiği bölgelerde yalnızca madenlerin       çıkarıldığı alanlar değil, çıkarılan madenin                 özelliklerine göre yakın çevresindeki on binlerce       hektar alanlarda doğa bir daha binlerce yıl geri         dönmemek üzere yok olur gider.

5.  Ulaşım Alt Yapıları : Karayolları ve demiryollarının habitat           içindeki binlerce, on binlerce hatta yüzbinlerce kilometre               uzunluğunda fiziksel varoluşları ile doğal yaşam süreçlerini             engellemesinin yanında, hava yolu için havaalanı ve                       pistlerinin, denizyolu ulaşımları için rıhtım ve limanların da             yine hem fiziksel varlıkları hem de bu yapıları kullanan taşıt           araçlarının toprağa, denizlere ve atmosfere olan atıkları ve             emisyon salınımları ile doğal yaşamı olumsuz etkiledikleri               açıktır. 

     Bir taraftan modern yaşam biçiminin vazgeçilmezi olan ulaşım        alt yapıları diğer yanda bu yapıların doğaya olan olumsuz              etkileri. . . 

6.  Enerji Üretimi ve İletim Hatları : Enerji         üretimi için ortaya çıkarılan faaliyetlerin her       biri öncelikle fiziksel varlıkları ile (petrol             kuyuları, barajlar, enerji santralleri ve bu           santrallerden hareketle döşenen enerji             iletim hatları) yanı sıra tüm bu enerji                 üretim faaliyetlerinin bizzat kendilerinin             doğayı şekillendirme ve etkileme sonuçları         ortaya çıkmaktadır.

Faaliyetleri ile dünyadaki canlılığı olanaklı kılacak ortama etkileri olan insanın önemli bir görevi de yeryüzünde milyarlarca yıldır var olan yaşamın sürmesini sağlayacak önlemleri alabilmesidir. İnsan sahip olduğu aklın da desteği ile yok eden değil, var edebilmeyi sağlamalıdır. Bunun tek yolu ise, 'doğanın kendisi için var olduğu' konusundaki düşüncesini değiştirmesidir. 

Doğa insan için var değil, insan; doğadaki (ve onun da üzerindeki evrensel sistemin) yaşam bütünlüğünün varlık ilişkileri içindeki, (olmazsa olmaz değil) olmazsa da olur, parçasıdır.

bottom of page